26 Kasım 2013 Salı

Napoyon'un Mısır Seferi



Fransa’nın Mısır üzerinde uyguladığı fetih politikası, bölge sömürgelerini ele geçirerek Britanya’yı güçsüzleştirme ve ekonomik kazanç elde etme amacından kaynaklanıyordu. İtalya’da başarılı bir sefer yürütmüş olan General Napolyon Bonapart, yaptığı stratejik değerlendirmeler sonucunda hükümete Mısır’ın işgalini önerdi. Böylece hükümet, Mısır’ın fethedilmesi, Memluklerin bölgeden çıkarılması ve Fransız stili modern bir yönetim kurulması kararlarını verdi.

Napolyon, 3 ay içinde kıdemli askerlerden, mühendislerden ve araştırmacılardan oluşan bir güç oluşturdu. Haberi alan Amiral Nelson komutasındaki Britanya donanması, Fransa’nın Malta adasını istila etmesine engel olamayınca Fransız birlikleri İskenderiye limanından Mısır’a ayak bastı. Böylece Piramitler Savaşı 21 Temmuz 1798’de Fransa ve Memlukler arasında gerçekleşti. Murad Bey ve İbrahim Beyin başında bulunduğu Memluk birlikleri savaşta etkili olamadı çünkü Fransız ordusu teknoloji ve teknik bakımından çok daha üstündü.

Kaynak :http://www.napoleonguide.com/campaign_egypt.htm

17 Kasım 2013 Pazar

Moğol İmparatorluğu'nun Genişleme Süreci



Moğollar, Xixia(Şimdiki Çin’in illerinden Gansu ve Ningxia) daki Tangut Krallığı’nı 1209 yılında fethederek, Moğolistan’ın ilerisine kadar hızlı bir şekilde genişledi. 1211 yılında Cengiz Han Kuzey Çin de bulunan Jin İmparatorluğu’nu da işgal etti.(1125-1234). Bu savaşların akınları başlamasına rağmen, Moğolların bölgeyi muhafaza etmedeki başarıları arttıkça, direnmenin azalmasıyla Moğollar yağma yapıyorlardı. Moğolların baş döndürücü zaferler kazanması ve Jin İmparatorluğu’nun büyük bölümünü 1216 yılında fethetmesine rağmen, Moğolların Jin’e karşı rekabeti Cengiz Han’ın ölümünden sonraki 7. yıl olan 1234 yılına kadar devam etti.


Moğolların Merkez Asya’daki genişlemesi 1209 yılında başladı. Moğollar, Moğolistan’da güç kazanmak için, Cengiz Han’ın ilerlemesine karşı çıkan kabile liderlerini üzerine yürüdüler. Bu yüzden Cengiz Han’ın otoritesi orada bir tehdit oluşturdu. Moğollar zaferleri ile yeni bölgelere ilerlediler. Tarim Havza’sındaki Uygurlar gibi daha küçük yönetimler, derebeyliklerde olduğu gibi Cengiz Han’ın korumasını istediler. Sonunda Moğollar kendilerini büyük bir imparatorlığun içinde buldular. Şimdi sadece Çin devletlerine değil aynı zamanda Merkez Asya’nın belirli kısımlarına dağılmış olan Afganistan, İran ve modern Irak’ın bir kısmı olan Khwarazmian İmparatorluğu dahil olmak üzere İslam dünyasına sınır oldular.


Başlarda Cengiz Han Khwarazmian Devleti ile barışçıl ticari ilişkiler kurmaya çalıştı. Bu ticari ilişki, bir Khwarazmian şehri sınırı olan Otrar’ın yöneticisi, Moğollara ait olan bir kafileyi katletmesi ile birdenbire son buldu.Bu konuyu çözmek için diplomatik ilişkiler başarısız olduktan sonra, Cengiz Han öncü bir kuvvet alarak Kuzey Çin’den ayrıldı ve 1218’de Khwarazmianların üzerine yürüdü.

Otrar ele geçirildikten sonra, Cengiz Han ordusunu böldü ve Khwarazmian İmparatorluğu’nun birkaç bölgesini vurdu. Şehrin savunulmasına bir girişimde bulunmamaları için, Cengiz Han daha fazla ordusunu alarak imparatorluğa yayıldı. Muhammad Khwarazmshah II Moğolların sürekli hareketli ordusu ile daha fazla rekabet edemedi. Müslüman toplumu için yenilgi basit bir askeri fetihti; tanrı onları terketmiş gibi görünüyordu. Ayrıca, Moğollar bu fikri iyice ilerlettiler. Bukhara yakalandıktan sonra, Cengiz Han cuma günü camide kürsüye çıktı ve şöyle dedi:


Ey insanlar, sizin büyük günahlar işlediğinizi ve hatta bu işlediğiniz günahlar arasında en büyük günahlar olduğunu biliyorum. Bu söylediklerimin ispatı ne diye sorarsanız, “çünkü ben Allah’ın gazabıyım” diyebilirim. Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah beni sizin üzerinize bir ceza oalrak göndermezdi.

Bu arada Muhammad II, Moğol güçlerinin kovalamasından kaçarken şehirlerini birer birer birer kaybettiğini görüyordu. Muhammad II, başarılı bir şekilde ordudan sıyrılarak Hazar Denizi’nde bulunan bir adaya kaçtı. Bu kaçtığı adada da kısa süre sonra dizanteriden öldü. Muhammad II’nin oğlu Jalal al-Din(d. 1230) Afganistan’da imparatorluğu toplamaya teşebbüs etse de, Cengiz Han onu da Indus Nehri’nin yakınlarında 1221 yılında yendi. Jalal al-Din Hindistan’a zorla kaçabildi.


Khwarazmian İmparatorluğu’nun artık tamamen topraklarını katma vakti gelmişti fakat Cengiz Han, Amu Darya’nın sadece kuzey bölgesinde durdu, daha fazla ilerlemedi. Moğol lideri Merkez Asya’da Xixia’da çıkan isyanı bastırmak üzere Cengiz Han Moğolistan’a geri döndü. Ordusu dinlendikten sonra Cengiz Han Xixia’yı 1227 yılında istila etti ve Zhongxing’ın merkezini kuşatma altına aldı. Kuşatmalar boyunca Cengiz Han avlanırken atından düşerek yaralandı ve öldü. O oğullarına ve ordusuna Xixia’ya karşı savaşa devam etmelerini emretti. Ayrıca Cengiz Han hasta yatağında yemeğini yerken oğullarına şöyle görev vermişti. “Siz Tang'ut'un öldürülmesi ve yıkılması üzerine konuşmalı, onlar için 'sakat ve uysallar, fazlası değiller' demelisiniz.''


Moğolların genişlemesinin sebebi, Cengiz Han’ın orduyu organize etmesidir. Ordu orta çağda olamayacak kadar iyi bir düzendeydi ve iyi savaşıyordu. Bu yüzden bu düzen her yere yayıldı. Aslında ordu günümüzün birçok modern ordusuyla birçok cephe ve birlik üzerinde aynı şekilde yönetildi, fakat koordineli bir çalışmayla yürütüldü. Ayrıca, Moğollar tüm savaş çeşitlerinde savaştılar. Önemli olan tek sonuç, oyun ve hileler dahil gerekli olan tüm çareler sayesinde düşmanların bozguna uğramasıdır. Ünlü gezgin, Marco Polo gözlemlerini şöyle aktarıyor: Gerçekte onlar, cesur ve yiğit askerlerdi ve alışılmış şekilde savaştılar. Ve anlıyoruz ki, düşmanlar Moğollar'ı kaçarken görünce savaşı kazandıklarını zannederler, gerçekte ise kaybetmişlerdir, Moğollar doğru zaman gelince geri döneceklerdir. Bu şekilde birçok savaş kazandılar.

31 Ekim 2013 Perşembe

Moğol İmparatorluğu ve Dünya Tarihi, Moğol İmparatorluğu'nun Tarihçesi

(Cengiz Han)





Dünya Tarihi ve Moğollar
13. yüzyılda, Moğolistan’ın bozkırlarında dünya haritasını sonsuza dek değiştirecek, kıtalararası ticareti sağlayacak, yeni uluslar ortaya çıkaracak, iki bölgede liderliğin rotasını değiştirecek ve tarihin gidişatına pek çok kez dolaylı olarak yön verecek bir imparatorluk doğdu. Hakim olduğu alan bakımından Moğol İmparatorluğu, Japon Denizi’nden Karpat Dağları’na kadar uzanan bölgede tarihteki en büyük imparatorluk olmuştur. Moğol İmparatorluğu’nun 13. ve 14. yüzyıllar boyunca Avrasya üzerindeki etkisi çok büyük olmasına rağmen, Dünya’nın geri kalanı üzerindeki etkisi (ki bu etki özellikle sonraki dönemlerde kendini hissettirmiştir) de görmezden gelinmemelidir.


Tarihçesi
Moğol İmparatorluğu’nun oluşması, Moğolistan bozkırlarında yaşayan Moğol ve Türk kabilelerinin birleşmesi ile başlayan, yavaş ve meşakkatli bir süreçtir. Timuçin(1165-1227) Merkez Moğolistan’ın baskın kabilesi Keraitlerin Kağanı Toghril'in (d. 1203/1204) hizmetine girmeden önce yavaş yavaş bu bozkırlarda tanınmaya başlayan, karizmatik bir lider olarak ortaya çıktı.. Toghril’in hizmetinde iken Timuçin’in yetenekleri, Timuçin’e Moğol kabileleri arasında büyük bir lider olmak olanak sağladı. Sonunda, Timuçin’in gücündeki artış ve Toghril’in tarafındaki destekçilerin kıskançlığıyla Toghril’i kışkırtması Timuçin ve Toghril’in yollarının ayrılmasına ve sonunda aralarında savaş çıkmasına sebep oldu. Onların savaşması 1203 yılında Timuçin’i bir komutan olarak ortaya çıkardı.


Timuçin, Moğol kabilelerini Moğol Devleti olarak(Khamag Mongol Ulus olarak da bilinir) 1206 yılında birleştirdi. Bu şekilde, Timuçin eski kabileleri dağıtarak, onları “ondalık sistem” üzerine kurulu yeni bir ordu(10, 100, 1000’er birlik) olarak gruplayıp sosyal yapıyı yeniden düzenledi. Dahası, Timuçin orduya güçlü bir disiplin hissi aşıladı. Bütün düşmanlarını 1204 yılına kadar mağlup etmiş olsa da, Timuçin'in destekçilerinin onu Moğolistan'da tek otorite olarak tanıması ve güçlü, korkutucu, hakim anlamlarına gelen Cengiz Han ünvanını vermesi 1206 yılında olmuştur.

29 Ekim 2013 Salı

Napolyon öldürüldü mü?


Yıllardır Napolyon’un Fransız kraliyet taraftarları veya İngilizler tarafından zehirlenerek öldürüldüğü görüşü rağbet görmüştü. Bu görüşe kanıt olarak saçlarında bulunan zehir gösteriliyordu, fakat Napolyon’un ölümü hala tartışılmaktaydı.

İmparatorun saçlarında bulunan zehrin o dönem için alışıldık bir durum olduğu ortaya çıktı. Çünkü o dönemde bu madde sıvı ilaçlarda, bakım ürünlerinde ya da yapıştırıcı maddelerde kullanılıyordu, ayrıca Napolyon’un evinde bulunan tablolarda da yüksek miktarda bu madde bulunuyordu. Napolyon’un derisindeki zehrin bu yolla geçmiş olduğu açıklandı ve zehir tarafından ölmediği kabul edildi.

Daha sonra mide kanserinden ölmüş olabileceği söylendi. Birkaç sene önce İsviçreli doktorlar, Napolyon'un pantolon bedenlerine ve İngiliz doktorların ölümden kısa süre önceki raporlarına dayanarak Napolyon'un çok zayıfladığını belirtmişti. Dolayısıyla bu son araştırma da Napolyon'un mide kanserinden öldüğü teorisini güçlendirmişti, çünkü ani kilo kaybı mide kanserinin bir sonucuydu.

Bu görüşün kabul görmesiyle, cinayet teorileriyle suçlanan Count Charles de Montholon’un ailesi suçsuz bulundu.


28 Ekim 2013 Pazartesi

İkinci Dünya Savaşı Kronolojisi



1939

Hitler Polonya'yı 1 Eylül tarihinde işgal etti. 

Britanya ve Fransa iki gün sonra Almanya'ya savaş ilan etti.

1940

Büyük Britanya'da karne sistemi başladı. 

Alman "Bliztkrieg"i Belçika'yı, Hollanda'yı ve Fransa'yı alt etti. 

Churchill Britanya başbakanı oldu.  

İngiliz Dış Sefer Gücü Dunkirk'ü tahliye etti.

Britanya Savaşı'ndaki İngiliz zaferi, Hitler'i işgal planlarını ertelemeye zorladı. 

1941

Hitler Barbarossa Operasyonu'na başladı. -Rusya'nın işgali. 

Alman saldırıları İngiltere'nin büyük şehirlerine karşı devam etti. 

Müttefikler Kuzey Afrika'da Tobruk'u ele geçirirse Alman saldırılarına karşı direndiler. 

Japonya Pearl Harbor'a saldırdı ve Amerika Birleşik Devletleri savaşa dahil oldu.  

1942

Almanya Stalingrad ve El Alameyn'deki başarısızlıklardan zarar gördü. 

Şubat ayında Singapur Japonya'ya yenik düştü ve yaklaşık 25.000 kişi esir alındı. 

Haziran ayında, Midway Savaşı'ndaki Amerika'nın elde ettiği deniz zaferi, Pasifik Savaşı için bir dönüm noktası oldu. 

Auschwitz'de kitlesel Yahudi cinayetleri başladı. 

1943

Stalingrad'daki teslim olma hareketi, Almanya'nın ilk büyük yenilgisine işaret etti. 

Kuzey Afrika'da müttefiklerin beraber kazandığı zafer İtalya'nın işgalinin başlamasını sağladı. 

İtalya teslim oldu ama Almanya savaşı devraldı. 

İngiliz ve Hint kuvvetleri Burma'da Japon Kuvvetleri'ye savaştı. 

1944
Müttefikler Anzio'ya ulaştılar ve Monte Cassino'da bir manastırı bombaladılar. 

Sovyet saldırıları Doğu Avrupa'da hız kazanmaya başladı. 

D Day: Fransa müttefikler tarafından işgal edildi. Paris ağustos ayında serbest bırakıldı. 

Guam Amerika tarafından serbest bırakıldı, Okinawa ve Iwo Jima bombalandı. 

1945

Auschwitz Sovyet bölükleri tarafından serbest bırakıldı. 

Ruslar Berlin'e ulaştılar: Hitler intihar etti ve Almanya 7 Mayıs tarihinde teslim oldu. 

Roosevelt'in ölümü üzerine Truman Birleşik Devletler Başkanı oldu ve Attlee, Churchill'in yerine geçti. 

Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombaları atılmasının ardından Japonya, 14 Ağustos tarihinde teslim oldu. 

Kaynak : BBC Tarih

27 Ekim 2013 Pazar

Sayısal verilerle Kore Savaşı


1947 yılında Güney Kore’deki siyasi suçlu sayısı: 22.000 (Japon işgali döneminin iki katı)


Kore’nin 1950 yılında toplam nüfusu : 30 milyon


Kuzey Kore’nin 1950 yılında nüfusu : 9 milyon


Güney Kore’nin 1950 yılında nüfusu: 21 milyon


Güney Kore’de ‘’terör suçu’’ kapsamında yargılanan, polisler ve askerler tarafından idam edilen solcu siyasetçilerin 1950 yılındaki sayısı: en az 100.000 (tarihçilere göre bu gerçeğe uygun bir tahmindir)


Kore'nin uzunluğu : 600 mil


Kore'nin genişliği: En geniş bölgede 200 mil, en dar bölgede 90 mil


Kore'nin toplam yüz ölçümü: 85.000 mil kare ( 1 mil kare = 2.59 kilometrekare )


Kore'nin toplam kıyı şeridi uzunluğu: 5.600 mil


Kuzey Kore Ordusu’nun 1950 yılında tahmini gücü : 135.000 asker


Güney Kore Ordusu’nun 1950 yılında tahmini gücü: 95.000 asker


Kore Savaşı’nda hayatını kaybeden Amerikan askerlerinin sayısı: 36.000


Kore Savaşı’nda yaralanan Amerikan askerlerinin sayısı: 105.000


Kore Savaşı’nda hayatını kaybeden Güney Koreli sayısı: 415.000


Kore Savaşı’nda yaralanan Güney Koreli sayısı: 429.000


Kore Savaşı’nda hayatını kaybeden Çinlilerin ve Kuzey Korelilerin tahmini sayısı : 1.500.000


Birleşmiş Milletler’in Amerika dışında üyelerinin Kore savaşına gönderdiği asker sayısı: 40.000


İngiliz Milletler Topluluğu’nun Güney Kore’ye desteğe gönderdiği asker sayısı: 20.000


Güney Kore’ye desteğe gönderilen Amerikan askerlerinin sayısı: 5.720.000

Kaynak: http://www.shmoop.com

26 Ekim 2013 Cumartesi

Kore Savaşı: Kim ne kazandı, ne kaybetti ?


Kore Savaşında hangi ülkenin veya kuruluşun ne kazanıp ne kaybettiğini anlatan bu tabloyu sizler için hazırladık: 




Ülke - kuruluş
Kazanç
Kayıp
Kore
Kore bu savaşta bir kazanç elde etmemiştir, ülkenin bölünmüşlüğü derinleşmiştir.
Güney Kore ordusundan 1.3 milyon insan yaralanmış veya hayatını kaybetmiştir.
Kuzey Kore ordusunda bu sayı 520.000’dir.
Üç milyon sivil de bu savaştan etkilenmiştir, hayatını kaybeden, yaralanan veya göç etmek zorunda kalan birçok insan olmuştur.
Birleşmiş Milletler
Savaşta pasif kalmayarak itibarını artırmıştır, birçok ülkenin bir araya geldiği bir operasyon gerçekleştirerek üyelerinin birlikte hareket etmesini sağlamıştır.
Birleşmiş Milletler’e bağlı kuvvetlerden 17.000 kişi yaralanmış veya hayatını kaybetmiştir, savaşta yönetimin ABD’nin elinde olması, Birleşmiş Milletler’in Amerika kuklası olarak görülmesine sebep olmuştur.
ABD
Güney Kore’nin komünist Kuzey Kore hakimiyetine girmesine engel olmuştur. Asya’da komünizmin yayılmasına karşı mücadelesine devam etmiştir.
142.000 kişi yaralanmış veya hayatını kaybetmiştir. Savunmaya yapılan harcamalar 12 milyar dolardan 60 milyar dolara çıkmıştır, buna rağmen Kuzey Kore’de komünizm devam etmiştir.
Sovyetler
Çin ile yakınlaşma fırsatı bulmuştur. Amerika ve Çin arasındaki gerginlik Sovyetler’in işine yaramıştır.
Amerika’ya karşı kendilerine pahalıya mal olacak bir silahlanma yarışına girmişlerdir.
Çin
Asya komünistlerinin saygısını kazanmıştır. Kendleri için yaşamsal önem taşıyan, doğularında tampon bölge görevini Kuzey Kore korunmuştur. Rusya ile daha yakın ilişkiler kurulmuştur.
900.000 kişi yaralanmış veya hayatını kaybetmiştir. Güney Kore’nin komünistlerce alınması girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ayrıca Tayvan üzerindeki Amerikan etkisi artmıştır. Savaş, o dönemde fakir olan Çin’e ciddi mali zarar vermiştir ve Amerikan ambargosu başlamıştır.

17 Ekim 2013 Perşembe

Charles De Gaulle (1890-1970)

Charles de Gaulle, II.Dünya Savaşı sırasında Özgür Fransa’nın lideri ve Beşinci Fransa Cumhuriyeti’nin kurucusu olan bir general ve devlet adamıdır. ‘Gaullism’ denilen ideolojisinin Fransız siyasetine büyük etkisi olmuştur.



Charles de Gaulle, 22 Kasım 1890’da Lille’de yaşayan Katolik bir ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi, babası Katolik okullarında öğretim görevlisiydi. De Gaulle Paris’te büyüdü ve Saint-Cyr Askeri Akademisi’nden mezun oldu. I.Dünya Savaşı sırasında gösterdiği başarıdan dolayı ün kazandı.

1930’lu yıllarda, o dönemin rağbet gören statik savunma doktrini yerine, mekanize ve zırhlı birliklerden oluşacak modern bir ordunun kurulması gerektiğini savundu. Bu ve bunun gibi askeri konular üzerinde birçok metin ve kitaplar yazdı fakat bu tavsiyeleri dikkate alınmadı, daha sonra 1940 Haziran’ında Almanlar çok kolay bir şekilde Fransa’yı istila ettiler. De Gaulle, Fransız hükümetinin Almanlarla yaptığı ateşkes görüşmelerine şiddetle karşı çıkmış ve savaşa devam edilmesinin gerektiğini savunmuştur. Bu düşüncesiyle Londra’ya kaçtı ve ateşkesi kabul etmeyen diğer Fransızlarla birlikte, lideri olduğu Özgür Fransa Kuvvetleri’ni kurdu.

1944 Ağustos Paris’in kurtuluşundan sonra bir kahraman gibi karşılandı. Geçici hükümetin başkanı olarak, Fransa’yı, Dördüncü Cumhuriyet’in anayasasının hazırlanışında yönlendirdi. Fakat güçlü bir başkanlık için yapmış olduğu istekleri önemsenmedi ve kabul edilmedi. Bu durumu kabullendi, fakat daha sonra yeni bir partiyle dönemin mevcut politik durumunu değiştirmeye çalıştı ama 1953’de tekrar emekliliğe ayrıldı.

1958’de Cezayir’de bir başkaldırma gerçekleşti, bu olay Fransa’nın dayanaksızlığıyla birleşince Dördüncü Cumhuriyet yıkıldı. Bu olayla De Gaulle, Fransa’yı yönetmek için bir kez daha geri döndü. Fransızlar, De Gaulle’a Beşinci Cumhuriyet’in başkanlığı için oy verdiler ve yeni bir anayasayı onayladılar. Koyu bir milliyetçi olarak, ülkesini ekonomik ve askeri olarak güçlendirmeye çalıştı. Nükleer silahların geliştirilmesine izin verdi, Fransa’yı NATO’dan çıkardı ve İngiltere’nin Avrupa Birliği’ne giriş başvurusunu veto etti. Ayrıca Cezayir’deki başkaldırılar nedeniyle De Gaulle, Cezayir’in Fransa’dan ayrılıp bağımsız olmasına izin verdi.

1968 Mayıs’ında,üniversite öğrencileri tarafından yapılan şiddetli gösteriler De Gaulle hükümetini salladı. De Gaulle, Almanya’ya giderek Almanya’daki Fransız birlikleri komutanı General Massu ile olaylara askeri müdahale olasılığını görüştü. Bu olaylar sonrasında, Fransız senatosunun yetkilerini sınırlandırmak ve yerel meclislere daha fazla yetki vermek isteyen değişikliğin referandumda reddedilmesiyle başkanlığı bıraktı. Böylece bir kez daha Colombey-les-Deux-Eglises’deki evine çekildi ve 9 Kasım 1970’de kalp krizinden öldü. Evi, daha sonra bir vakıf tarafından müzeye çevrildi.

Kaynak : BBC History

9 Ekim 2013 Çarşamba

Napolyon Bonapart (1769-1821)




Tarihin en büyük asker ve devlet adamlarından biri olan Napolyon Bonapart, Avrupa'nın önemli bir kısmına hakim olmuştur.

Napolyon Bonapart 15 Ağustos 1769’da, Fransa’ya bağlı Korsika Adası’nda, seçkin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Askeri okulda eğitim görüp hızlı bir şekilde yükselmiş ve 1796 yılında Avusturya ve müttekiflerini ateşkese zorladığı İtalya’da Fransız ordusunun komutanlığını yapmıştır. Napolyon, 1798 yılında, İngiltere’nin Hindistanla olan ticaret yollarına saldırma amacıyla Osmanlı kontrolünde bulunan Mısır’ı ele geçirdi, fakat donanması Nil Muharebesi’nde İngilizler tarafından yok edilince başarısızlığa uğradı.

Fransa'ya karşı Avrupa'da bir ittifak oluşturuldu; Avusturya ve Rusya, İngiltere’yle müttefik olmuştu. Napolyon, hükümeti kriz içerisinde bulunan Paris’e geri döndü ve Kasım 1799’da yaşanan bir darbeyle birinci konsüllüğe getirildi. 1802 yılında, süresiz konsüllük yetkisini kazandı ve bundan 2 yıl sonra da imparator oldu. Merkezi hükümeti ve şimdiki Fransız merkez bankası olan Bank of France’in kuruluşunu yönetti, Roman Katolikliğini resmi din ilan etti ve Code Napoleon (Napolyon Kanunları) yani Fransız Medeni Kanunu’nun hazırlanması için çalışmalara başladı.1800 yılında Avusturyalıları Marengo Muharebesi’nde mağlup etmiştir. Daha sonra Fransa’nın Avrupa’daki gücünü sabitleştirecek barış görüşmelerinde bulunmuştur. 1803 yılında, İngiltere, Fransa’yla olan savaşına yeniden başladı, bu savaşa daha sonra Rusya ve Avusturya da katıldı. 1805 yılında İngiliz donanmasına karşı yapılan Trafalgar Muharebesi, Fransız ve İspanyol donanmalarının ağır yenilgisi ile sonuçlanmıştır. Bu yenilgi ile Fransa’nın Britanya’yı işgal hayellerini suya düşmüştür, böylece Napolyon, Avusturya-Rus güçleri üzerine yöneldi, aynı yıl Austerlitz Muharebesi’yle onları mağlup etti ve Prusya toprakları da daha olmak üzere daha birçok bölgeyi ele geçirdi.Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu yıkılmış, Hollanda ve Vestfalya kurulmuştur. Ayrıca sonraki beş yıl Napolyon’un yakınları ve krala sadık kimseler; Hollanda, Vestfalya, İtalya, Napoli, İspanya ve İsveç’e lider olarak yerleştirilmişlerdir.

1810 yılında Josephine de Beauharnais’ten boşandı ve miras umuduyla Avusturya imparatorunun kızı Marie-Louise ile evlenmiştir. 1 yıl sonra oğlu Napolyon dünyaya gelmiştir.



1808 yılında Yarımada Savaşı başladı, sonraki 5 yıl gerçekleşen yenilgiler Fransız askeri kaynaklarını tüketti ve Napolyon’un 1812’de Rusya üzerine yaptığı saldırı geri çekilmeyle sonuçlandı. Böylece Napolyon’un düşüş dönemi başladı. Mart 1814’te Paris düştü ve Napolyon imparatorluk tahtını bırakarak Elba Adası’na sürgüne gönderildi. Elba Adası’ndan kaçtı ve Paris’e döndü.1815’te tekrar tahta döndü fakat Waterloo’da İngiliz ve Prusya kuvvetleri tarafından büyük bir yenilgiye uğradı. Böylece İngilizler tarafından Atlantik’teki Saint Helena’ya götürüldü ve 5 Mayıs 1821’de hayatını kaybetti.

Kaynak : BBC History

7 Ekim 2013 Pazartesi

Kore Savaşı'nın başlangıcı



Korkunç derecede yıkıcı ve maliyetli iki savaşın yaşandığı bir yüzyılın ortasında; yine yıkım doğuracak bir diğer savaş Asya kıtasının ucunda, uzak bir memlekette meydana geldi. İkinci Dünya Savaşı’nda, Japon İmparatorluğunun geleceğini müttefik devletler belirlemişti. Kısa vadede, Japonya’nın 1910 yılından beri kolonisi olan Kore’nin bağımsızlığının iadesi kararlaştırılmıştı. Savaşın ardından 38. enlemin kuzeyi Sovyet Rusya’nın idaresine geçti bir süreliğine, güneyde ise Amerika Birleşik Devletleri ordusundan General Douglas MacArthur yönetiminde bir idare oluşturuldu.


Ardından kuzeyde, Sovyetlere yakın Kim Il-sung yönetiminde bir Stalinist rejim oluşturuldu ve Kuzey Kore Halk Ordusu kuruldu, bu ordunun teçhizatını Ruslar sağlıyordu. Güneyde ise, fazlasıyla karmaşık olan siyasi atmosferin ardından Amerikan destekli bir rejim oluşturuldu, bu idarenin başına güç kullanarak milli birliği sağlamayı amaçlayan Syngman Rhee geldi. Güneyde Amerika’nın eğittiği ordu silah ve sayı bakımından sınırlandırılmıştı, hafif silahlara sahib bir jandarma rolü üstleniliyordu, tank ve savaş uçağı gücünden yoksundu ve çok az sayıda ağır silaha sahipti.


Sovyet destekli Kuzey Kore , kısa sürede Güney’i geçti ve hayati öneme sahip Pusan limanını almak için planlar oluşturulmaya başlandı.


38. enlem üzerinde yıllarca artarak devam eden gerginliğin sonunda, Kore Cumhuriyeti (Güney Kore), 25 Haziran 1950 tarihinde Kuzey Kore Halk Ordusu tarafından işgal edildi.


Savaşın çıkacağı öngörülse de, ABD bu savaşa hazırlıksız yakalandı. Kuzey Kore Güneyi ortadan kaldırınca ve karşısına çıkan kuvvetleri ezmeye başlayınca, ABD Birleşmiş Milletler Güvenlik konseyini toplantıya çağırdı ve Kuzey Kore’nin saldırgan olarak kabul edilmesini istedi. Sovyetlerin delegesini Güvenlik Konseyi’nden çekmiş olması sebebiyle, bir çekimser oy dışında bu karar kabul edildi ve üye ülkelerin askeri destek göndermesi istendi. İlk Amerikan kuvvetleri, işgalci Kuzey Kore birliklerine karşı gerçekleştirilen direnişe destek vermek için gönderildi. İngiliz hükümeti bu çağrıya hemen destek verdi ve uzakdoğu filosu Kore kıyılarında harekete geçti.


Ne var ki, Kuzey Koreliler güneydeki ilerlemelerini sürdürdüler ve Pusan limanına doğru hareketlerine devam ettiler. Japonya’da işgale devam eden Amerikan birlikleri acele içinde bölgeye sevk edildi ancak üstün olan Kuzey Kore birliklerinin savunmasıyla karşılaştılar; ama Kore’deki 8. Amerikan Ordusunun başında bulunan General Walton Walker Pusan’ın savunmasını yaptı ve gelen destek birliklerinin karaya çıkmasını sağladı. Gelen destek birliklerinin içinde Hong Kong’ta konuşlanmış olan iki İngiliz taburu ve Japonya’dan gelen bir Avustralya taburu da vardı. Ayrıca, İngiltere’den bir tugay savaşa hazırlandı ve hazırda bekletilen askerler de aktif hizmete çağrıldılar. 29. Tugay, Ekim 1950 tarihinde yola çıktı ve aktif çatışmaların azalmaya başladığı tarihte yani bir ay sonra Kore’ye ulaşabildi.

Kaynak : BBC Tarih

2 Ekim 2013 Çarşamba

Tarihin Yolu sitesi yayım hayatına başlıyor !

  Bilginin aktarım hızının diğer dönemlerle karşılaştırılamayacak boyutlara ulaştığı bir çağda yaşıyoruz. Artık bir konuda araştırma yapmak, bir bilgiye ulaşmak eskiden olduğu kadar zahmetli bir iş değil, bilgisayarlarımız ve internet sayesinde birçok alanda merakımızı tatmin edebiliyoruz. Kitap, kütüphane gibi kavramlar giderek insanoğlunun gözünde yabancılaşmaya başladı; ansiklopedi denildiğinde artık aklımıza ilk önce vikipedi geliyor.

   Tarih okurluğu da, bu büyük değişimden payına düşeni aldı. İnsanlar dün olduğu gibi bugün de geçmişini öğrenme ihtiyacı duyuyor ve artık bu ihtiyacın da giderilmesindeki en büyük kaynak internet. Peki tarih meraklılarının Türkçe olarak okuyabileceği yeterince kaynak var mı diye sorarsak cevabımız ne olur? Biz, bu siteyi hazırlayan üç kişi, bu soruya evet diyemediğimizden bu yola çıktık. Bu sebeplerle tarihin yolunda uzun bir yolculuğun ilk adımını attık.

   Bu siteyi hazırlayan kişiler olarak birer tarihçi değiliz, tarihe meraklı olan, bu merakın yanında İngilizce ve Fransızca'ya hakim olan üç öğrenciyiz. Amacımız, Türk okuyucuların tarihle ilgili daha fazla bilgiye ulaşmasını sağlamak ve bu kapsamda gerek yabancı dillerdeki tarih yazılarını Türkçe'ye çevirerek, gerek önemli gördüğümüz Türkçe'de kaleme alınmış araştırmaları sitemizde paylaşarak gerekli kaynağı yaratmaktır.

   Dileğimiz, gelecekteki okurlarımıza kapsamlı bir kaynak oluşturmak ve tarih konusunda çalışmalar yürütecek kişilere destek olmaktır.

                                                                                                                  Saygılarımızla,
                                                                                                           Tarihin Yolu Yazarları